Ali SUNGUR
31 Aug

     Endonezya’dan gelen haberler bize siyasetin toplumdan kopmasının nasıl bir sonuç doğurduğunu açıkça gösteriyor. Milletvekili maaşlarının yükseltilmesine karşı halkın öfkesi sokaklara taşmış, protestolar yangına dönüşmüş, bazı vekillerin evleri yağmalanmış. Asıl çarpıcı olan ise bu krizin sadece içeride değil, dış politikada da etkisini göstermesi. Devlet Başkanı Prabowo Subianto, Çin’de yapılacak ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katıldığı Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi’ne gitmekten vazgeçmek zorunda kaldı. Bir ülkenin iç sorunları, uluslararası sahnedeki rolünü anında sınırlayabiliyor.

     Burada üzerinde durulması gereken soru şu: Bir halk neden kendi seçilmiş temsilcilerine bu kadar öfkelenir? Cevap basit ama acı; çünkü siyaset, halkın gerçek sorunlarını görmezden gelip kendi imkânlarını büyütmeye odaklandığında, güven duvarı yıkılır. İnsanlar kendilerini unutulmuş hisseder. Oysa bir milletvekilinin aldığı maaş, sadece bir rakam değil; aynı zamanda adalet duygusunun göstergesidir. Halk geçim sıkıntısı çekerken temsilcilerin ayrıcalıklı bir hayat sürmesi, toplumsal barut fıçısına kıvılcım düşürmekten farksızdır.

     Bu olay, bize şunu öğretmeli: Siyasal meşruiyet yalnızca seçim sandığından çıkmaz. Asıl meşruiyet, toplumun vicdanında ve gündelik yaşamında kurulur. Halkın sesi duyulmadığında, sokak kendi dilini bulur; o dil de çoğu zaman yakıcıdır.

     Endonezya’daki krizin bize hatırlattığı en önemli ders, siyasetin önceliğinin kendi konforunu artırmak değil, halkın yükünü hafifletmek olduğudur. Aksi takdirde yönetenlerle yönetilenler arasındaki uçurum büyür, bu uçurum da sadece bir ülkede değil, tüm bölgede istikrarsızlığa yol açar.


Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi : 31.08.2025 / Saat: 15.45


Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.