Giriş
Son dönemde Doha’da Hamas heyetine yönelik iddia edilen suikast/taarruz girişimi ve bu eylemin yarattığı bölgesel şok dalgası, yalnızca Katar–İsrail ilişkilerini değil, bütün bölgesel güvenlik mimarisini tartışmaya açmıştır.
Bu olayın hemen ardından emekli Albay Moşe Elad’ın “Sırada Türkiye olabilir” biçimindeki beyanı, hem söylemsel hem de pratik düzeyde bir dizi soruyu gündeme getirmiştir: Bu tür iddialar stratejik iletişim olarak nasıl okunmalı; gerçek askeri ve jeopolitik olasılıklar nelerdir; ve NATO üyesi bir devlet olarak Türkiye, bir doğrudan çatışma hâlinde hangi uluslararası destek mekanizmalarına güvenebilir?
Doha saldırısı ve ardından yükselen tansiyon, uluslararası aktörlerin pozisyonlarında da çalkantıya yol açmıştır; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden atılan nadir sert tepkiler ve bölgesel diplomatik hamleler bunu doğrulamaktadır.
Gelişme
1. Söylem ve niyet analizi: Elad’ın beyanının işlevi
Emekli askeri kişiler kamuoyuna dönük açıklamalarında hem iç politika hem de dış politika amaçlı söylem kullanabilirler.
Böyle bir beyanın işlevleri şunlardır: hedef devlette korku ve belirsizlik yaratma; rakip kamuoyunu etkileme; üçüncü tarafların davranışını test etme; ve kendi toplumunda “güvenlik söylemi” üretme.
Elad’ın “Sırada Türkiye olabilir” iddiası, tek başına operasyonel bir duyuru değildi; daha ziyade risk algısını besleyen bir söylemdir.
Bu söylemin ciddiyeti, failin niyeti, kapasitesi ve operasyonel mantığıyla bağıntılı olarak değerlendirilmelidir.
Haber kaynakları bu açıklamayı gündeme taşıdı, fakat tek bir emekli subayın sözünü doğrudan devlet kararı olarak okumak analitik hataya yol açar.
2. Olasılığın pratik boyutu: Askeri ve operasyonel gerçekçilik
Bir devletin yabancı bir NATO üyesinin topraklarında veya diplomatik merkezlerinde doğrudan askeri operasyon düzenlemesi uluslararası hukuk, lojistik ve siyasi maliyet bakımından dramatik sonuçlar doğurur.
İsrail’in Doha’daki saldırısı, bölge dışına taşan bir yetenek gösterisi olmakla birlikte (ilk defa Katar’da hedef alındığına dair haberler), operasyonel olarak uzak menzilli hassas vuruş kabiliyetlerinin varlığını gösterir; ama bu tür eylemler yüksek siyasi maliyet getirir ve titiz risk-fayda analizine tabidir.
Türkiye’yi hedef almak, coğrafi yakınlık, NATO üyeliği ve Türkiye’nin bölgesel etkisi nedeniyle çok daha yüksek ve karmaşık riskler taşır.
Bu nedenle “sırada Türkiye var” söylemi pratikten çok psikolojik ve diplomatik etki amaçlı olabilir.
3. NATO çerçevesi ve kolektif savunma iddiası
NATO’nun kurucu maddesi olan Madde 5, bir üye devlete yapılan silahlı saldırının tüm üyeye yapılmış sayılacağını öngörür; pratikte ise her vaka siyasi tartışma, istişare ve değerlendirme sürecine bağlıdır. NATO’nun tarihte uyguladığı kolektif savunma mekanizması örnekleri sınırlıdır ve siyasi dayanışma otomatik değildir; üyeler olayın ne şekilde tanımlandığı, saldırıyı kim/neyin yaptığı ve siyasi sonuçlara göre farklı tepkiler verebilir.
Bu bağlamda, bazı analistler NATO’nun Türkiye’ye "koşulsuz" destek vermesinin her durumda garanti olmadığını; desteğin siyasi koşullara, olaydaki kanıtın niteliğine ve büyük güç dengelerine bağlı olarak biçimleneceğini vurgulamaktadır.
Bu tür değerlendirmeler, Elad’ın iddiasının bir kısmını teorik olarak destekler: “koşulsuz destek” söylemi pratikte karmaşık ve muhtemelen sınırlıdır. Ancak bu, NATO’nun dayanışma göstermeyeceği anlamına da gelmez; daha ziyade kartların nasıl karılacağına dair belirsizlik bulunduğunu gösterir.
4. Bölgesel diplomasi, itimat ve jeopolitik kaymalar
Doha saldırısı, Körfez’de uzun süreli güvenlik hesaplarını sarsmış görünüyor: Birleşmiş Milletler ve bazı devletlerin sert tepkileri, ABD’nin kamuoyunda görülen mesafesi ve Körfez ülkelerinin Washington’a duyduğu hassasiyet gibi faktörler bölgesel ittifakları yeniden sorgulatıyor.
Örneğin söz konusu saldırı sonrası bazı Körfez ülkeleri İsrail’i kınamış; bu da ABD–Gulf ilişkileri üzerinde etkiler yaratabilir.
Dolayısıyla bir Türkiye–İsrail çatışması senaryosunda bölgesel devletlerin tutumları Doha vakasından önceye kıyasla daha kırılgan, pragmatik ve sürprize açık olacaktır.
5. Sosyal ve iç politika yansımaları
Türkiye cephesinde böyle bir tehdidin veya çatışma riskinin ortaya çıkması, milliyetçi konsolidasyon, hükümetin güvenlik söylemini güçlendirme, diasporalar arası gerilim (ör. mülteci toplulukları, etnik/mezhepsel gruplar) ve ekonomik dalgalanmalar yaratabilir.
İsrail içinde ise güvenlik çevreleri bu tür söylemleri meşruiyet argümanı olarak kullanabilir; ama geniş toplumsal destek ve rejim meşruiyeti açışından maliyetler yüksek olur.
Medya, sosyal ağlar ve siyasi aktörler, korku-strateji dilini hem kutuplaştırma hem de meşrulaştırma amacıyla kullanabilir.
Askeri, Sosyal ve Stratejik Konum Karşılaştırmaları
Aşağıdaki karşılaştırma, iki ülkenin (Türkiye ve İsrail) temel güç unsurlarının kısa ve karşılaştırmalı bir analizidir. (Not: rakamlar ve teçhizat detayları zamana göre değişir; buradaki amaç stratejik mukayeseyi netleştirmektir.)
Askeri (kapasite, coğrafya, lojistik)
- Türkiye
- Kara gücü: Görece büyük ve deneyimli kara kuvvetleri; Suriye iç savaşından itibaren saha deneyimi.
- Hava gücü: Modernleşme programları (F-16 modernizasyonu, milli jet programı — TF-X) ve NATO entegrasyonu.
- Deniz gücü: Doğu Akdeniz’de artan varlık; deniz üsleri ve Akdeniz hattı lojistiği.
- Lojistik/derinlik: Coğrafi derinlik avantajı; yerli savunma sanayi kapasitesi yükseliyor.
- İsrail
- Kara gücü: İsrail kara kuvvetleri yüksek eğitimli, hızlı harekât kabiliyetine sahip olup; stratejik doktrinlerini ise az sayıda birlikle, ileri teknolojiye dayalı taarruz üstünlüğü üzerine kurmaktadır.
- Hava gücü: Bölgesel hava üstünlüğü ve hassas vuruş kapasitesi; uzun menzilli güdümlü mühimmat.
- Deniz gücü: Daha sınırlı ama denizaltı ve deniz platformlarında yetkinlik.
- Lojistik/derinlik: Coğrafi daralma; ancak stratejik hava ve deniz körfezi dışı yeteneklerle projeksiyon yapabilir.
(Genel analiz kaynakları: askeri haber raporları ve bölgesel analizler; Doha olayı uzak menzilli vuruş kabiliyetini gündeme getirdi.)
Sosyal (İç dayanıklılık, kamuoyu)
- Türkiye: Büyük nüfus, güçlü milliyetçi refleksler; ekonomik kırılganlıklar nedeniyle uzun süreli savaşa toplumsal maliyet yüksek olabilir.
- İsrail: Kamuoyunda yüksek güvenlik hassasiyeti ve savaş yönelimli konsolidasyon eğilimi; fakat demografik ve iç siyasette kutuplaşma maliyetleri bulunur.
Stratejik (İttifaklar, jeopolitik konum)
- Türkiye: NATO üyesi, Karadeniz–Akdeniz–Orta Doğu kavşağında kilit devlet; Avrupa ile tarihsel/ekonomik bağlar; aynı zamanda Rusya, İran gibi bölgesel aktörlerle pragmatik ilişkiler.
- İsrail: ABD ile güçlü stratejik bağ; normalleşme süreçleriyle bazı Arap ülkeleriyle pragmatik ilişkiler kurdu (Abraham Accords gibi), ancak Körfez tepkileri Doha vakasında dikkat çekti.
Olası Destek Senaryosu ve Türkiye-İsrail Savaşı
Aşağıdaki senaryolar öğretici amaçlı ihtimaller, motivasyonlar ve koşullar çerçevesinde kurgulanmıştır. Hiçbir senaryo kesinlik iddia etmez; aksine, destek/karşı-destek dinamiklerinin nasıl şekillenebileceğine dair mantıklı çerçeveler sunar.
Senaryo A: Türkiye’ye destek çıkacak aktörler (muhtemel/koşullu)
- NATO üyesi Batılı devletler: (ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Almanya vb.) koşula bağlı destek
- Neden: Türkiye’nin NATO üyeliği, ittifakın kolektif güvenlik mekanizmaları ve bölgesel istikrar endişesi.
- Koşullar: Olay açıkça bir saldırı olarak tanımlanmalı; saldırganın İsrail olduğu konusunda ikna edici deliller sunulmalı; ABD-NATO iç siyasetinin o anki dengesi (ör. ABD yönetiminin tutumu) destek kararını belirler. FIIA gibi analizler NATO-Türkiye ilişkisinin karmaşık olduğunu ve desteğin otomatik olmadığını vurgular.
- Bazı AB devletleri: diplomatik/ekonomik destek
- Neden: Bölgesel istikrar, hukuka dayalı tepki beklentisi ve Türkiye ile enerji/ekonomik bağlar.
- Koşullar: AB’nin iç siyasetindeki ayrışma ve İsrail’e yönelik kamuoyu baskısı etkili olur.
- Körfez ve bazı Müslüman-majority ülkeler (kısmi diplomatik destek veya tarafsızlık lehine baskı)
- Neden: Doha saldırısı sonrası Körfez ülkelerinin İsrail’e yönelik eleştirileri, Katar’ın duruşu ve bölgesel öfke.
- Koşullar: Doha vakasının yarattığı diplomatik kırılmalar bu ülkelerin Türkiye’ye yakınlaşmasını kolaylaştırabilir.
- Rusya/İran: pragmatik ve dolaylı destek (stratejik fırsatçılık)
- Neden: NATO ile kıyasıya çatışan bir senaryo, Rusya’ya diplomatik/enerji alanında avantaj sağlayabilir; İran uzun vadede İsrail karşıtı pozisyonundan dolayı Türkiye’ye dolaylı yardım veya alan açabilir.
- Koşullar: Bu aktörler doğrudan çatışmaya girmekten kaçınır; daha ziyade siyasi, istihbarî ve ekonomik baskı kullanabilir.
Senaryo B: İsrail’e destek çıkacak aktörler (muhtemel/koşullu)
- ABD tarihi ve stratejik bağlar nedeniyle büyük olasılıkla güçlü destekleyici
- Neden: ABD–İsrail stratejik ortaklığı, savunma işbirliği ve Kongre'deki güçlü lobi.
- Koşullar: Ancak Doha vakasında görüldüğü gibi ABD yönetiminin tepkisi olaya göre şekillenebilir; dolayısıyla destek “koşullu” olabilir ve siyasi maliyetler de hesaplanır. Güncel haberler de ABD Doha saldırısına yönelik nüanslı yaklaşımlar gösterdi.
- Bazı Batılı devletler (ör. belirli AB üyeleri, Orta Avrupa) stratejik yakınlık düzeyinde sınırlı destek
- Neden: Terörle mücadele, istikrarsızlık endişesi ve ikili ilişkiler.
- Koşullar: Kamuoyu ve diplomatik baskılar nedeniyle destek açıklamaları sınırlı kalabilir.
- Normalleşme ilişkisi kurmuş bazı Arap/OPEC dışı devletler (koşullu)
- Neden: Ekonomik çıkarlar ve güvenlik işbirlikleri.
- Koşullar: Doha olayının yarattığı tepki bu ülkelerin açık destek açıklamalarını zorlaştırabilir.
Analitik notlar ve belirsizlikler
- Destek yelpazesi, sadece stratejik çıkarlarla değil; iç siyasetin dinamikleri, kamuoyu tepkileri, uluslararası hukuk değerlendirmeleri ve somut kanıtların ortaya çıkmasıyla şekillenecektir.
- Doha vakası, bazı geleneksel destekçilerin açıklamalarında nadir kopuşlara yol açtı; bu, otomatik bloklaşmanın artık daha az belirgin olduğunu gösterir.
Sonuç: Eleştirel Değerlendirme ve Öğretici Çıkarımlar
- Söylem ve Karar: Emekli bir subayın veya tekil bir aktörün “sırada Türkiye var” benzeri iddiaları, stratejik iletişim bağlamında değerlendirilmelidir. Bu tür açıklamalar hem psikolojik harp hem de diplomatik test işlevi görebilir; doğrudan devlet politikasının kanıtı değildir.
- Pratik Engeller: Türkiye gibi NATO üyesi bir ülkeye karşı doğrudan askeri eylem gerçekleştirmek, lojistik, siyasi ve diplomatik anlamda çok daha pahalıdır. Doha’da yapılan (veya iddia edilen) saldırı, coğrafi ve siyasi bağlamı itibarıyla farklı bir vakadır; Türkiye hedefi iddiası pratik zorluklar barındırır.
- NATO Desteği Otomatik Değil: Madde 5 teorik bir güvence sunar ama siyasi uygulamada olayın tanımı, üye devletlerin çıkarları ve kanıtların niteliği belirleyici olur. Dolayısıyla Elad’ın “NATO koşulsuz destek vermez” söylemi, teorik olarak haklı bir uyarıdır ama bu, Türkiye’nin yalnız kalacağı anlamına gelmez; destek biçimi ve hızı değişkenlik gösterebilir.
- Bölgesel Dinamikler Hızla Değişebilir: Doha saldırısının yarattığı diplomatik kırılmalar, bölge aktörlerinin pozisyonlarını yeniden değerlendirmesine yol açtı. Bu, hem Türkiye’nin lehine hem de aleyhine yeni denge noktaları üretebilir; kısa vadeli kriz yönetimi ile orta-uzun vadeli jeopolitik hesaplar farklılaşacaktır.
- Öğretici Tavsiye: Politika yapıcılar, askeri planlayıcılar ve analistler için çıkarılacak dersler: (a) söylem ve eylem arasındaki farkı sistematik olarak değerlendirmek; (b) ittifak mekanizmalarının siyasi sınırlarını göz önünde bulundurmak; (c) kriz anında bilgi doğrulama, dış politika iletişimi ve sivil savunmanın koordinasyonunu güçlendirmek; (d) bölgesel diplomasi ve çok taraflı kurumlarda önleyici adımlar atmak; (e) özellikle de kriz esnasında sahadaki hukuki ve insani sonuçları minimize edecek mekanizmalar tesis etmek.
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi: 12.09.2025 / Saat: 22.25