Bir ülkenin huzuru, yalnızca sokaklarında değil, evlerinde de korunur. Nepal’de sosyal medyanın yasaklanmasının ardından büyüyen protestoların, eski Başbakan Jhalanath Khanal’ın eşinin evinin ateşe verilmesiyle ölümle sonuçlanması, toplumsal öfkenin nasıl akıl dışına sürüklendiğini gösteriyor.
Şiddetin dili, adaletin sesi olamaz. Sosyal medyayı yasaklayan hükümetin baskıcı tutumu ne kadar yanlışsa, öfkesini masum bir insana yönelten kalabalığın eylemi de o kadar vahimdir; çünkü hak aramak, başkasının canını yakarak değil, insanca yollarla mümkün olur. Yanarak hayatını kaybeden Rajyalaxmi Chitrakar, siyasi bir figür değil, yalnızca bir insandı. Onun ölümü, protestoların haklı gerekçelerini gölgeleyen karanlık bir lekedir.
Buradan çıkarılacak ders açıktır: Yasaklar, toplumun nefes borusunu tıkadığında, insanlar soluğu sokakta alır. Ancak sokakta yükselen öfke, şiddete dönüştüğünde haklı mücadele haksızlığa dönüşür. Özgürlüğü savunan bir halk, başkalarının özgürlüğünü ve yaşam hakkını yok saydığında kendi iddiasını da çürütür.
Nepal’deki trajedi, hepimize şu gerçeği hatırlatmalı: Bir toplum, sorunlarını ifade edemediğinde ya devlet baskısı ya da halkın öfkesi ateş çıkarır. O ateşin altında ise yalnızca siyasi yapılar değil, masum hayatlar da yanar.
Adaletin yolu yakıp yıkmaktan değil, konuşmaktan, anlamaktan ve çoğulculuğu korumaktan geçer; çünkü bir evi yakmak kolaydır, fakat toplumun vicdanında açılan yangını söndürmek çok zordur.
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi: 10.09.2025 / Saat: 23.11