İnsan garip bir varlık... Gerçeklere sıkı sıkıya bağlı yaşar; ama hep bir hayalin peşinden koşar.
Elindekilerle yetinmez, gözünü hep uzakta olana çevirir; çünkü hayal etmek, insanın içinde doğuştan gelen bir dürtüdür. Belki de bu yüzden gökyüzüne bakınca hep bir “acaba” belirir.
Hayaller bazen bir çocukluk anısında saklıdır, bazen bir müzik, bazen de bir kitap satırında filizlenir.
Gerçekliğin gri duvarları arasında hayaller rengârenk pencereler açar. Orada olmak istersin, henüz gerçekleşmemiş bir hayatın içinde.
Peki, hayal kurmak sadece bir kaçış mıdır? Hayır. Aksine hayal kurmak yaşamın ta kendisidir. İnsan önce hayal eder, sonra adım atar.
Her icat, her büyük düşünce ve her bir devrim önce bir hayaldi; içten içe inanılan, hatta bazen gülünüp geçilen bir fikirden doğdu.
Hayal sadece düşünmek değildir. Gerçekle bağlantısını kurmazsan, o hayal zamanla ağırlık olur. Kimi hayallerin yükü insanı taşımaktan alıkoyar. Bu yüzden hayali olan insanın cesareti de olmalıdır; çünkü hayal etmek, aynı zamanda riski göze almaktır.
İnsan, hayal kurarken kendini en özgür hâliyle görür. Olduğu değil, olmak istediği kişidir o an. Bu yüzden hayaller küçümsenmemeli, zira içimizdeki en saf yön orada saklıdır.
Sonuçta belki her hayal gerçekleşmez ancak; hayal kurmayı bırakmak, yaşamaya dair umudu bırakmaktır.
İnsan umudu sürdüğü sürece yürür.
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi: 23.08.2025 / Saat: 08.30