Bazı insanlar göçüp gittikten sonra bile yanımızda kalır...
Ne sesi kalır geride ne de ayak izleri; ama nedense bir rüzgâr estiğinde onların gülüşü çınlar kulakta. Bir fotoğrafın köşesinden sızar gözleri. Bir eşyaya elini uzattığında onun ellerine dokunmuş gibi olursun. Ölü insanların anıları yaşayanların iç sesine dönüşür.
Bir mezar taşında sadece doğum ve ölüm tarihleri yazılıdır; ama o iki tarihin arasında yaşananlar kocaman bir hayatı taşır... Sessiz ama derin bir hikâye.
Belki bir çocuğun saçına değmiş eli, belki bir kış günü paylaşılan çorba, belki de bir vedada söylenemeyen sözler… Her biri hafızada bir yankı gibi.
Anılar zamana karşı dirençlidir. Ölüm bile onları silemez; çünkü bir insan yalnızca bedeniyle ölmez. Onun düşünceleri, sözleri, iz bıraktığı kalplerle yaşar. Bu yüzden kaybettiklerimizi düşününce, hüzün kadar bir sıcaklık da hissederiz içimizde. Onlar artık dışımızda değil, içimizdedir.
Bazen düşünüyorum: Biz aslında yaşayanlar mıyız yoksa ölülerin taşıyıcıları mı? Her adımımızda onlardan bir parçayı taşıyor muyuz yanımızda? Belki bir cümleyi onlardan duymuşuzdur, belki bir bakışı… Farkında olmadan tekrar ediyoruz onları, yaşatıyoruz sessizce.
Ölü insanlar konuşmaz ama anıları çok şey söyler. Bize hayatın ne kadar kısa olduğunu hatırlatır, kıymet bilmeyi öğretir. Bazen de sadece durup düşünmeyi, sessizliğe kulak vermeyi öğretir. Unutmamak gerekir ki bazı şeyler yalnızca kalple duyulur.
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi: 23.08.2025 / Saat: 08.10