Bir günlüğüne başka birinin ayakkabılarını giyseydik… Nasırlarından canımız yansa, yağmurda ıslanmış çoraplarını hissetsek… Hâlâ bu kadar kolay yargılar mıydık?
Gülümsemeyen bir yüz görünce “Ne kaba insan!” diyoruz. Belki sabah annesini toprağa verdi, belki geceden sabaha kadar ağladı ve sadece kimseye belli etmeden işe gelmeye çalıştı ama biz bilmiyoruz, bilmek de istemiyoruz; çünkü duygudaşlık çaba ister, zaman ister, kalpten bir şeyler koparır.
Oysa biz, dokunmadan geçip gitmeyi seçiyoruz. Ne büyük kayıp! Anlayış artık bir lüks gibi; sanki sadece özel insanlara verilmiş bir armağan. Oysa en sıradan insanın bile en derin yarası olabilir. Birini anlamak, onunla aynı hayatı yaşamak değil, sadece bir an durup yargılamadan bakabilmek. Bu bile bir devrim olurdu bu çağda.
Kırdığımız kalplerin cam gibi olmadığını unuttuk; onlar kırılınca ses çıkarmaz ama içeriden dökülür insan. Hiç duymadığımız o iç çöküşler, belki de gözümüzün önünde oluyor... Biz ise göz göze gelmemek için başımızı çeviriyoruz.
Bir gün sen de anlatmak isteyeceksin; bir şeyleri tarif etmeye çalışacaksın ama kelimeler yetersiz kalacak. İşte o an, anlaşılmayı özleyeceksin. İşte o zaman “Keşke beni biri hissetseydi.” diyeceksin.
Belki o gün anlayacaksın: Duygudaşlık sadece bir başkasına iyilik değildir, kendimize de insan kalabilmenin tek yoludur.
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi: 09.09.2025 / Saat: 19.45