Gözümüz hep ekranda; bir bildirim sesi, bir titreşim, bir parıltı… İçimizi kıpırdatıyor. Hemen bakmazsak bir şey kaçıracakmışız gibi geliyor. Oysa çoğu zaman kaçırdığımız tek şey önümüzde duran gerçek hayat.
Çağımız teknolojiyle birlikte büyük bir hız kazandı. Bilgiye ulaşmak kolaylaştı, iletişim sınır tanımaz hâle geldi. Bir dokunuşla dünyanın öbür ucundaki biriyle konuşabiliyoruz. Bu harika bir şey gibi görünüyor; gerçekten de öyle ama hızla gelen her şeyin bir bedeli olur. Biz fark etmeden teknoloji sessizce hayatımızın merkezine yerleşti; önce kolaylık sundu, sonra dikkat çekti, sonra bağımlılık oluşturdu. Artık çoğu insan sabah gözünü açtığında ilk olarak telefonuna uzanıyor. Geceleri ekran ışığında uyuyakalıyoruz. Gerçek dostlukların yerini bildirimler, gerçek anların yerini fotoğraflar aldı.
Bir kafeye gidiyoruz herkesin elinde telefon; sohbet etmek yerine birbirimize fotoğraf gönderiyoruz. Bir yürüyüşe çıkıyoruz, kuş seslerini duymak yerine kulaklık takıyoruz. Anı yaşamak yerine, paylaşmaya odaklanıyoruz. Sonra içimizde anlam veremediğimiz bir boşluk büyüyor.
Teknoloji yorgunluğu gerçek bir şeydir. Sürekli bildirim almak beynimizi yorar. Her saniye başka bir içeriğe maruz kalmak odaklanma yetimizi zayıflatır. Sosyal medya platformlarında başkalarının hayatlarına bakarken kendi hayatımıza yabancılaşırız; çünkü başkalarının ne yaptığına bakarken kendimizin ne yaptığımızı unutuyoruz.
Bu bir eleştiri değil, bir farkındalık çağrısıdır. Teknolojiyi suçlamak kolay. Asıl mesele bizim onu nasıl kullandığımızdır. Telefonu bir araç olarak mı görüyoruz yoksa o bizi yönlendiren bir merkez hâline mi geldi? Kendi sınırlarımızı koymadığımız sürece teknoloji bizi ele geçirir. Günde kaç saat ekran başındayız? En son ne zaman sadece oturup düşünmek için vakit ayırdık? Ne zaman bir manzaraya sadece bakmakla yetindik fotoğrafını çekmeden?
İnsan sessizliğe muhtaç bir varlıktır; zihninin toparlanması için, kalbinin dinlenmesi için ara vermesi gerekir. Teknolojinin en büyük tuzağı bizi hep meşgul hissettirmesidir. Hep bir şey yapmalıymışız, bir şey üretmeliymişiz gibi. Oysa bazen durmak gerekir. Sessizce oturmak, nefes almak, bir dostla göz göze konuşmak, bir kitabın sayfalarını çevirmek... İşte bunlar da teknolojiden alınabilecek bir moladır.
Teknoloji hastalığına karşı en etkili ilaç bilinçli farkındalıktır. Ne zaman, ne kadar, ne için kullandığımızı sorgulamak. Günde bir saat telefonu sessize almak, her sabah beş dakika ekransız kalmak, yolda yürürken kulaklığı çıkarmak… İşte bu küçük adımlar bizi yeniden kendimize yaklaştırır.
Unutma, hayat ekranın içinde değildir. Hayat, yanımızdaki insanın sesinde, doğanın kokusunda, göz göze bir tebessümde.
Teknolojiyi reddetmek değil, onu yerli yerinde kullanmayı öğrenmek gerek; çünkü parmak ucumuzda olan şey, bazen elimizden hayatı alabilir.
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi : 29.08.2025 / Saat: 21.30