İnsan bazen bir deniz kenarında durur, uzaklara bakar. Ufuk çizgisiyle gökyüzü birleşmiş gibidir; ama aslında sonsuz bir boşlukla ayrılırlar birbirinden. 

Sonra birden o durgun mavilik içinde büyüyen bir düşünce belirir: “Bu suyun altında neler saklı acaba?” 

Okyanus dıştan bakıldığında dingin, içten bakıldığında karmaşıktır. Tıpkı insan gibi... İçinde ne fırtınalar kopar da yüzeyi yalnızca birkaç dalgayla anlatır kendini. Belki de bu yüzden insan hep okyanusa benzetilir; derin, karışık, sessiz ve bazen kendi içinde kaybolmaya hazır. 

Derin olan şey her zaman sessizdir. Gürültü yüzeyde olmaz. Okyanusun içindeki dev akıntılar bile sessizce hareket eder. Tıpkı iç dünyasında birçok şey yaşayan ama dışarıya belli etmeyen insanlar gibi; çünkü bazı duygular vardır anlatılmaz, bazı düşünceler vardır dile gelmez. Onlar yalnızca hissedilir. 

Okyanusun bilinmeyen derinlikleri, insana kendini hatırlatır. İçimizde de keşfedilmemiş duygular, bastırılmış anılar, unutulmuş hayaller vardır. Zaman zaman bir şey olur ve içimizde bir şeyler kıpırdar. Okyanus nasıl ki dalga dalga kıyıya vurursa, biz de bir gün duygularımızla yüzleşiriz. 

Bu derinlikten korkmamak gerekir, zira orada saklı bulunan şey çoğu zaman bize ait olan en gerçek parçadır; kimi zaman bir çocukluk anısı, kimi zaman bir kırgınlık ya da umut... Okyanusun derinleri karanlık olsa da içinde ışık taşıyan canlılar vardır; insan ruhu da öyledir, ne kadar derine inersen o kadar saf bir ışıkla karşılaşırsın. 

Belki de bu yüzden okyanusa bakarken insan, düşüncelere dalar, sessizce içine döner ve kendi derinliklerinde bir yolculuğa çıkar. Bazen konuşmadan yalnızca bakarak ya da yalnızca hissederek çok şey öğrenir insan. Okyanus sadece su değil, bir aynadır. İçimize tuttuğumuz bir aynadır.

Ali SUNGUR

Yayınlanma Tarihi: 23.08.2025 / Saat: 14.20

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.