Bir mezarlığın önünden geçerken durup düşünmek artık pek az insanın yaptığı bir şey.
Zaman hızlı akıyor, işler yoğun ve zihin meşgul. Oysa mezarlıklar sadece ölülerin değil, yaşayanların da aynasıdır.
Toprağın altında yatan her taş bir hayatın izidir. Kimisi uzun sürmüştür, kimisi yarım kalmıştır ama hepsinin ortak noktası: Bir zamanlar yaşanmış, sevilmiş, üzülmüş, ve gülünmüş olmalarıdır.
Mezar taşına kazınan isimler, tarihler ve birkaç kelimelik cümleler… Bunlar, hayata dair kısa birer özet gibidir. “Sevgili annemiz”, “Kıymetli evladımız”, “Asla unutulmayacak…” Hep bir özlem, hep bir minnet.
Bugün çoğumuz mezarları yalnızca bir ziyaret yeri olarak görüyoruz. Belirli günlerde gidilir, bir çiçek bırakılır, dua edilir ve sonra dönülür; ama bir mezara saygı duymak sadece oraya gitmekle sınırlı değildir. Asıl saygı, hayatı anlayarak yaşamakla başlar; çünkü mezarlar bize her şeyin geçici olduğunu hatırlatır.
Bir çocuğun kahkahası, bir dostun sesi, bir annenin dokunuşu… Bunların hepsi bir gün hatıra olacak.
Mezarlar, hayatın kıymetini fısıldayan sessiz öğretmenlerdir. Onlara saygı sadece ölülere değil, hayata duyulan bir saygıdır aslında.
Bir gün biz de bir mezar taşı olacağız belki. Üzerimize yazılacak kelimeler, bizim nasıl yaşadığımızın bir özeti olacak. Bu yüzden sadece taşlara değil, yaşarken birbirimize de saygı duymayı öğrenmeliyiz; çünkü gerçek hatırlanma, mezar taşındaki isimde değil, insanların yüreğinde bıraktığımız izdedir.
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi : 24.08.2025 / Saat: 10.11