İnsan yaşadıkça pek çok sesi duyar; saatin tik taklarını, telefonun titremesini, insanların sözlerini, şehirlerin uğultusunu… Bütün bu seslerin arasında bir tanesi çoğu zaman sessizliğe gömülür: Kalbin sesi.
Kalp yalnızca kan pompalamaz. O, aynı zamanda duyguların evi, sezgilerin yuvası, gerçek düşüncenin başladığı yerdir. Bazen zihnin karmaşasında kaybolmuşken bir durup kalbine kulak vermek gerekir; çünkü kalp, neyin doğru, neyin sana ait olduğunu fısıldar.
Zihin sorgular, hesap yapar, tereddüt eder; ama kalp daha sade çalışır. “İyi geliyor mu?” der. “Gerçekten istiyor musun?” diye sorar. Kalbin dili kelimelerle değil, hislerle konuşur. Sessizdir ama nettir. Çoğu zaman en doğru yönü gösterir.
Kulağını kalbine vermek hayatın gürültüsünü biraz kısmaktır. Koşmayı bırakıp bir an durmaktır. İçindeki sesi duymaya cesaret etmektir. Herkes ne yapman gerektiğini söyleyebilir ama senin neye ihtiyacın olduğunu en iyi sen bilirsin.
İnsan kalbini dinledikçe sadeleşir. Daha az karışır, daha çok anlamaya başlar. Gözleriyle değil, içiyle görmeye başlar. Bu eylem insanı içten içe güzelleştirir.
Kimi kararlar vardır dışarıdan bakıldığında mantıklı görünmez ama kalp “Git” der. Kimi yollar vardır, korkutucudur ama kalp “Denemelisin” diye fısıldar. İşte bu anlar, insanın kendiyle en dürüst buluşmasıdır.
Bazen en büyük bilgelik dışarıdan değil, içeriden gelir. Kulağını kalbine verdiğinde neyi neden yaptığını daha iyi anlarsın. Belki de en çok o zaman gerçekten kendin olursun.
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi: 26.08.2025 / Saat: 21.30