Bir çiçeği görmeden önce bazen kokusu ulaşır bize; hafif, neredeyse fark edilmez ama tanıdık... Bizi bir yere, bir zamana, bir duyguya götürür; çünkü koku, hatırlamanın en sessiz hâlidir.
Bir gül düşün mesela, kırmızı yapraklarından önce burnumuza çarpan o zarif koku gelir. Gözümüzü kapatır, içimize çekeriz; belki bir yaz akşamını hatırlarız, belki bir sevdiğimizi. Koku, sadece havadaki bir molekül değildir, aynı zamanda duyguların taşıyıcısıdır.
Çiçekler, bu dünyanın renkli tebessümleridir. Onları özel yapan sadece görüntüleri değil, kokularıdır da. Bahçede açan bir yaseminin kokusu bazen sessiz bir mutluluk verir. Lavanta, rüzgârla savrulurken bir dinginlik salar etrafa. Nergis… Belki biraz melankoli. Her çiçeğin bir dili vardır, kokusuyla konuşur.
İnsan bazen bir kokuyla neşelenir, bazen de hüzünlenir, her durumda bir bağ kurar o anla. Bir çiçek kokladığında aslında kendine biraz zaman ayırır insan; koşturmanın içinde küçük bir durak, belki birkaç saniyelik bir huzur.
Çiçeklerin öğrettiği bir şey varsa o da şudur: Güzellik, sadece görünende değildir. Derinlik, bazen gözle değil, hisle fark edilir. Kokular, bize görünmeyeni anlatır, kalbe hitap eder. Belki de bu yüzden unutulmaz olurlar.
Bir çiçeği koparmadan da sevebiliriz, ona dokunmadan da hayran kalabiliriz; kokusunu içimize çekerek, sessizce bir şeyleri anlayabiliriz.
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi: 23.08.2025 / Saat: 15.00