Bir şehir meydanına bakın! İnsanlar telaşla yürüyor; kimi işe yetişmeye çalışıyor, kimi bir randevuya... Kimileri ise bir yerlere yetişmese de sanki yetişmesi gerekiyormuş gibi adımlarını hızlandırıyor.
Göz göze gelmek neredeyse imkânsız; çünkü herkes kendi dünyasında, kendi telaşında...
Bu koşuşturmaca öyle yaygın ki, durup bakan biri garip karşılanıyor! Neden yavaş yürüyorsun? Neden telefonuna bakmıyorsun? Neden bir yere acele gitmiyorsun? Sanki hayatın anlamı, hep bir adım sonrasına ulaşmakta gizliymiş gibi.
Oysa bazen en büyük farkındalık durduğunda gelir. Kalabalık bir caddede durup çevrene bakarsan, yüzlerce hikâyeye tanık olursun; yorgun bir babanın taşıdığı market poşetleri, okula geç kalan bir öğrencinin çabası, el ele yürüyen yaşlı bir çiftin sessiz uyumu…
Koşarken bunların hiçbiri görünmez; çünkü koşmak sadece bedeni değil, zihni de hızlandırır. Düşünmek yerine acele ederiz, gözlemlemek yerine geçer gideriz.
Hayat bazen durmayı bilenlere gülümser; kalabalıkların içinde yürümeyi değil, orada bir an durup bakabilmeyi başaranlara.
Elbette hepimiz bir yerlere varmak istiyoruz; ama unutulmamalı ki hayat sadece varılan yerlerden ibaret değildir, yoldaki adımlar da önemlidir. Yanımızdan geçen insanların kim olduğunu fark etmek, bazen vardığımız yerden daha anlamlı olabilir.
Belki de zaman zaman kendimize şu soruyu sormalıyız: Koşuyor muyum? Gerekli mi yoksa herkes koşuyor diye mi?
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi: 24.08.2025 / Saat: 22.00