Gece, insanın ruhunun, derinliklerine sürüklenebileceği bir boşluk gibidir; her şeyin sükûnete erdiği ama aynı zamanda en güçlü yankılarının duyulabildiği bir mekân.
Gündüzün parlak ışıkları her şeyin üzerini örterken gece her şeyi çıplak bırakır. Bir zaman gelir, o çıplaklık içinde hiç beklenmedik bir şekilde bir dua yankılanır; karanlıkta fısıldanan, belki de hiç duyulmamış bir dilek. Yalnızca içte bir yerde, derinlerde...
Bir dua basit bir söz değildir. O, yalnızca dileklerin sıralandığı, arzuların peşinden koşulan bir ritüel değildir. Dua, bir ruhun karanlığa verdiği cevaptır. Karanlık, sadece gözle görülemeyen bir boşluk değil, aynı zamanda ruhun içinde biriktirdiği tüm kaybolmuşlukların, tüm umutsuzlukların ve korkuların biriktiği bir derinliktir. Bir dua, bu derinliğe atılan bir taş gibidir; ne kadar derine giderse yankıları da o kadar uzar.
Karanlıkta yankılanan dua, belki de gizliden gizliye aradığımız bir anlamı ifade eder. Her yalnız gecede, içimizde bir yerlerde bir ses yükselir; bazen kaybolan bir anlamın, bazen duyulmayan bir arzusunun yankısıdır.
Dua, bazen sadece bir kelime bile olmadan içsel bir yankı olarak da var olur; gecenin kalbinde, karanlığın içinde dile getirilen her sessiz düşünce bir dua olabilir. Ne zaman, nerede, nasıl yankılanacağı asla belli değildir.
Bir dua, sadece geçmişin ağırlığını hafifletmek için değil, aynı zamanda geleceğin belirsizliğine karşı bir sığınak oluşturmak içindir. Karanlıkta söylenen her dua, varlıkla yokluk arasındaki ince çizgide bir anlam arayışıdır; kimi zaman bu dua bir çıkış yolu arayışıdır, kimi zaman da kaybolmuş bir güvenin yeniden bulunmasıdır.
Karanlıkta yankılanan dua, her zaman bir şeyleri değiştirme arzusunu taşır. Ne kadar derinden, ne kadar içten çıkarsa çıksın o dua, her zaman bir şeyleri dönüştürme gücüne sahiptir.
Belki de en önemli olanı, karanlıkta yankılanan dua, kişinin kendi karanlığını fark etmesidir; o an farkındalık anıdır. Gece bizleri yalnızca karanlıkla değil, içimizdeki kaybolmuş olanlarla da yüzleştirir.
Karanlıkta yankılanan her dua, bir varoluşun çağrısıdır. Bir insan, yalnızca kendi ruhunun derinliklerinden yankılandığı zaman gerçek anlamda varlığını hisseder; zira her dua evrenle kurduğumuz sessiz bir diyalogdur. Karanlık, bu diyaloğu daha belirgin hâle getirir. Onun içinde söylenen her kelime, her duygu bir anlam taşır ve o anlam zamanla geri döner.
Belki de dua, her birimizin karanlıkla yüzleşme, onunla barışma yolculuğunun ilk adımıdır.
Karanlıkta yankılanan dua, bir anlamda evrenin derinliklerine atılmış bir taş gibidir; ne kadar uzaklara giderse yankıları da o kadar genişler. Belki de bu yankılar, karanlığın içinde kaybolmuş olan her ruh için bir ışık kaynağı olur.
Her gecede, her yalnız anda, o dua bir çağrı gibi yükselir ve karanlığın içinde bir ışık bulur; ama asıl gizem, duanın kendisinde değil, yankılarında yatar.
Zira en derin yankılar en karanlık anlarda duyulur.
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi : 30.08.2025 / Saat: 15.45