Toprağın hemen üstünde, göz hizamızdan çok uzakta ama hayatın tam içinde bir dünya var; böceklerin dünyası...
Minik gövdeleriyle, incecik bacaklarıyla ve kanat çırpışlarıyla yaşıyorlar. Sessizce, görünmeden ama büyük bir düzen içinde.
Bir karınca kolonisi izlediniz mi hiç? Bir amaçları var gibidir. Koşuşturmaları boşa değildir; kimisi yiyecek taşır, kimisi yuva yapar, kimisi de yol açar…
İnsan yaşamına ne kadar benziyor, değil mi? Onlar da bir topluluğun parçası, onlar da iş bölümü yapıyor ve bir düzenin devamı için uğraşıyorlar.
Bir uğur böceğini avucuna aldığında hissedilen o hafif tedirginlik, sonra gelen merak... Kimdir bu kırmızı benekli canlı? Nerede yaşar, ne yer, ne düşünür? Düşünmez belki ama yaşar; yaşarken de farkında olmadan doğanın dengesine katkı sağlar.
Kelebekler... Bir tırtılken sabreder, dönüşürler. Güzelliklerini hemen göstermezler; zamanla içlerinden renkli kanatlar çıkar ve uçarlar zarifçe. Böceklerin bile bir sabrı vardır. Bu, hayata dair bir ders değil de nedir?
Sinekler, arılar, çekirgeler... Kimi zaman rahatsız edici gelseler de her biri yaşamın büyük bir parçası; arı olmazsa çiçek tozlaşmaz, çiçek olmazsa meyve olmaz. Zincirin hal kasıdır hepsi ve her halkanın ayrı bir önemi vardır.
Bazen küçüklüğü değersizlikle karıştırırız. Oysa küçüklük, başka bir boyutta yaşamaktır sadece. Böcekler bize şunu öğretir: Hayatın anlamı yalnızca büyük olmakta değil, işlevli olmaktadır. Sessizce, görünmeden de dünyaya katkı sunmak mümkündür.
Toprağın hemen altında ya da çiçeklerin arasında hayat hep devam eder; biz her ne kadar farkında olmasak da, o küçük canlılar büyük işler başarır.
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi: 23.08.2025 / Saat: 15.10