İnsanoğlu başını göğe kaldırdığında ilk neyi görür? Elbette yıldızları... Onların arasında yüzyıllardır bizi hem büyüleyen hem de düşündüren başka gök cisimleri de var: Gezegenler.
Kimi kırmızı bir nokta gibi parıldar, kimi sabaha yakın bir vakitte göz kırpar gibi belirir; ama hepsinin ortak bir yönü var, gizem yüklülerdir.
Her gezegenin kendine özgü bir hikâyesi var; kimi devasa gazlardan oluşur, kimi katı yüzeyinde fırtınalar taşır. Birinin günleri gecelerinden uzun, birinin yıl döngüsü bir ömre bedeldir. Biz küçücük bir mavi gezegende yaşayan insanlar, teleskoplarımızı onlara çevirdiğimizde yalnızca uzaklıklarını değil, belki biraz da kendi iç dünyamızı anlamaya çalışıyoruz.
Bazen düşünüyorum neden bu kadar ilgileniyoruz başka gezegenlerle diye; belki bir yerlerde bizden başka bir yaşam ihtimâli var diye, belki de yalnız olmadığımızı bilmek istiyoruz.
Belki de asıl mesele şu: Kendi gezegenimizde bulamadığımız anlamı başka dünyalarda arıyoruz. Belki de asıl gizem, gezegenlerin kendisinde değil, onları izleyen gözlerde saklıdır. Biz baktıkça büyüyorlar, biz sordukça derinleşiyorlar; çünkü insan merak ettikçe gelişir.
Gezegenler sadece gökyüzünde dönen kütleler değil, aynı zamanda hayal gücümüzün ve bilgimizin sınırlarını zorlayan fısıltılardır.
Kim bilir, belki bir gün oralara gideceğiz; belki orada da bir gün, biri gökyüzüne bakacak ve bu defa da bizim gezegenimizi merak edecek.
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi: 23.08.2025 / Saat: 22.00