Güneş bir sabah doğar ama ısıtmazsa… Işığı hâlâ penceremizden içeri girer; ama içimizi ısıtan o sıcaklık yoksa… Ne olurdu?
İnsan çoğu şeyi kaybedince anlıyor kıymetini. Güneş de öyle... Her sabah doğuyor diye onu hep orada sanıyoruz; hep sıcak, hep cömert… Ya bir gün yalnızca doğarsa ve bizi ısıtmazsa?
Beden üşür önce, sonra toprak donar. Toprağın koynunda filizlenmeyi bekleyen tohumlar sessizce kalır; çiçekler açmaz, kuşlar susar, mevsimler sanki yerinden kopar. En çok da ne donar biliyor musun? İçimiz... Güneşin sıcaklığı yalnızca tenimize değil, ruhumuza da dokunur çünkü! O yoksa sabahlar eksik olur, günler anlamsızlaşır. Bir bardak çayın buharı bile gözümüze görünmez artık.
Bazen insanlar da böyledir, hayatımıza doğarlar ve ısıtırlar. Varlıklarıyla değil, varlıklarının içtenliğiyle... Sonra bir gün hâlâ yanımızdadırlar; ama artık ısıtmıyorlardır, işte o zaman başlarız üşümeye.
Bu deneme, yalnızca bir gökcismini düşünmek değil, insan ilişkilerini de sorgulamak için bir yol olabilir. Güneş ısıtmayı bırakırsa biz de birbirimize karşı biraz daha dikkatli, biraz daha içten bakmalıyız belki; çünkü bazen bir söz, bir bakış, bir tebessüm bile bir başkasının güneşi olabilir.
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi: 23.08.2025 / Saat: 18.00