Her insan dünyaya kendi sesiyle gelir ama o ses yalnız kelimelerle duyulmaz; kimi kahkahasında taşır rengini, kimi suskunluğunda saklar içindeki neşeyi. Bazen bir tebessüm olur en derin fısıltı; bir bakışın ucunda gizlenmiş ince bir mizah, insanın mizaç aynasında belirir.
Mizah, yaşamın çizgilerini yumuşatır. Kimi günler vardır ki ağırlığı omuzlara çöker, kelimeler bile içimizde susar. İşte o anlarda bir espri, bir gülümseme ve bir anlık hafiflik bir ilâç gibi işler içimize; çünkü mizah sadece gülmek değildir, acının içinden geçerken bile güzeli aramaktır.
Bazen insan en derin yarasına en çok güldüğü yerdedir. Mizaç dediğimiz şey insanın iç iklimidir. Kimisi bahar gibidir, yaklaşınca ferahlatır, uzaklaşınca özlenir. Kimi ise kış gibidir, mesafeli, sessiz ama derin.
Mizah bu iklimlerin içinde şekillenir. Baharın cıvıltısı neşeli bir şaka olur, kışın dinginliği ince bir dokunuşla güldürür. Herkes güler ama herkes aynı yerden gülmez; çünkü mizah, kişinin iç dünyasına bağlıdır. Kim olduğuna, neler yaşadığına ve nasıl baktığına.
Toplum içinde her şey gibi mizah da kalıplara sıkıştırılır bazen. “Fazla gülme, hafife alınır.” “Şaka yapma, ciddiyetini bozarsın.” Oysa mizah insanı hafife almak değil, hayatı taşıyabilmenin zarif bir yoludur.
Kahkahası eksik bir hayat, tuzu unutulmuş bir çorbaya benzer; doyurur belki ama lezzet vermez.
Bir şakanın ardında zekâ vardır, duygu vardır, bazen de gözyaşı. Kimi şakalar yılların süzgecinden geçmiştir.
Kimi gülüşler içindeki kırıklıkların arasında büyümüş çiçeklerdir.
En güzel espriler en acı gerçeklerin içinden doğar; en içten kahkahalar sessiz ağlayışların kardeşidir.
İnsanın kendi mizaç haritasını keşfetmesi, kendini tanımanın yollarından biridir. Ben neye gülerim? Ne zaman içimden kahkaha kopar? Ne zaman gülümsesem gerçekten gülüyor muyum yoksa bir nezaket maskesi mi takıyorum?
Kendiyle dalga geçebilen bir insan, dünyaya karşı daha güçlüdür; çünkü kendini kabullenmiştir. Mükemmel olmamanın güzelliğini fark etmiştir. Mizah burada başlar: Kendini ciddiye almamayı öğrenmekte.
İnsan, kendi gülüşünün kıymetini bildiği kadar başkalarınınkine de kulak verir. Birinin gülüşünü armağan bilmek insanın en zarif hâlidir. Gülümsemeyi paylaşmak bir ekmeği bölüşmek gibidir. Bazen bir selam, bir bakış ya da bir cümleyle başlar bu paylaşım; bir anda yabancı olan iki kalp aynı hikâyede buluşur.
Mizah ruhun dile gelen renkleridir. Hayat, bu renkler olmadan siyah beyaz bir film gibi olurdu belki. Kahkahalarla renklendirilen günler unutulmaz anıların zeminidir.
Gülümseyerek hatırladığımız her an, aslında yaşadığımızı hissettiğimiz bir yerdir. İşte bu yüzden bir insanın mizaç rengine saygı duymak gerekir. Kimisi sessiz güler, kimisi coşkuyla. Kimisi nükteyle yaklaşır dünyaya, kimisi doğrudan. Her biri kendince anlamlıdır ve her birinin gülüşünde bir dünya gizlidir.
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi: 30.08.2025 / Saat: 14.00