Bazı günler vardır, her şey üstüne üstüne gelir gibi olur ve kalabalığın ortasında bile yalnız hissedersin. İşte tam o anda yapılacak en güzel şeylerden biri, başını gökyüzüne kaldırmaktır; çünkü gökyüzü insana iyi gelir.
O uçsuz bucaksız mavilik, bir huzur gibi yayılır içimize. Belki de sınırsızlığıyla hatırlatır bize: Sıkıntılar gelip geçicidir.
Bulutlar nasıl bir süre sonra dağılırsa, içimizdeki karanlık da zamanla geçer. Gökyüzü hep oradadır, geniştir ve hep sakindir.
Gökyüzüne bakmak, bir tür hatırlamadır aslında; neşeyi, umudu, hafifliği ve hayatın sadece dertlerden ibaret olmadığını… Bazen küçük bir kuşun kanadında ya da güneş ışığının buluttan süzülen çizgisinde bile güzellik olduğunu hatırlarız.
Çocukken daha çok bakardık gökyüzüne; bulutlardan şekiller çıkarır, kuşları sayar ve hayaller kurardık. Büyüdükçe başımız yere eğildi! Gözümüz ekranlara, düşüncelerimiz sorunlara döndü. Oysa neşelenmek için bazen tek gereken şey, başımızı yukarı kaldırmak.
Gökyüzü bize derin bir nefes gibi gelir, bir şey demeden teselli eder; “Geçer.” der sanki. “Her şey geçer.” Bazen en karanlık bulutun ardından doğan güneş kadar, içimizi aydınlatan başka bir şey yoktur.
Neşelenmek her zaman büyük kahkahalarla olmaz; bazen içten gelen bir huzurla, bazen ise bir tebessümle olur... Gökyüzü de öyledir zaten, sessizdir ama güçlüdür; bizi alır ve götürür içimizdeki başka yerlere.
Daha sakin, daha umutlu ve daha iyi bir yere.
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi: 23.08.2025 / Saat: 14.30