Her insan bir renk gibidir; kimisi güneş sarısı kadar neşeli, kimisi gri bir bulut gibi içe kapanıktır. Kimi günler masmavi bir gökyüzü taşırız yüreğimizde, kimi günler koyu bir gece gibi çöker içimize. 

Duygular tıpkı renkler gibi hayatı anlamlı kılar; ama çoğu zaman duygularımızı tanımadan yaşarız. Mutluyken neden güldüğümüzü, üzülünce neden sustuğu muzu pek düşünmeyiz. 

Oysa her duygunun bir dili, bir rengi, bir sebebi vardır. Duyguları anlamak hem kendimizi hem de karşımızdakini daha iyi anlamaktır. 

Örneğin kızgınlık, çoğu zaman kırmızı bir ateş gibi parlar içimizde. O ateşin arkasında çoğu zaman incinmişlik vardır. Mavi bir hüzün, çoğu zaman sessizdir ama derindir. Sarı bir sevinç aniden parlar ama paylaşıldıkça büyür. 

Duygular utanılacak şeyler değildir. Ağlamak zayıflık değil, bir tür temizliktir. Sevinmek hafiflik değil, hayatla bağ kurmaktır. Korkmak ise dikkatli olduğumuzun göstergesidir. 

Her duygunun varlığının bir sebebi, her rengin bir yeri vardır. Bazen biri konuşmadan anlarız ne hissettiğini; çünkü duygular sadece kelimelerle değil de bakışla, duruşla, susuşla da kendini ifade eder. Yeter ki görebilelim... 

Duygulara kulak vermek insan olmanın özüdür. Renkleri bastırmak değil, onları tanımak gerekir; zira bastırılan her renk, bir gün daha koyu bir şekilde geri döner. 

Bir çocuk gibi sevinebilmek, bir dost gibi üzülmek, bir ağaç gibi sabırla hissetmek… Belki de insan olmak tüm bu renkleri taşımayı öğrenmektir.

Ali SUNGUR

Yayınlanma Tarihi: 26.08.2025 / Saat: 00.26

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.