Beynin ve kalbin çatışması... İki zıt kutup, iki farklı dil; biri sayısal ve mantıklı, diğeri duygusal ve sezgisel. İnsan bu iki gücün arasında sıkışmış bir varlık. Karar anlarında hangi sesin doğru olduğunu belirlemekte zorlanır; beynin, mantıkla dokuduğu düşünceleri mi yoksa kalbin, sevgiyle yoğurduğu duyguları mı?
Beyin sürekli hesap yapar; ihtimâlleri ölçer, sonuçları tartar. Hangi adım daha güvenlidir, hangi yol daha doğru? Kalp ise sıklıkla bir adım atmanın anlamını, bir kelimenin gücünü, bir bakışın derinliğini sorar.
Duygular her zaman mantığın ve sayıların ötesindedir. Bazen kalp sesini duymak için her şeyin sessizleşmesi gerekir. Beynin hızıyla kalbin yavaşlığının arasında bir denge kurmak gerekir. Ancak o denge her zaman zor bulunur.
Beyin güveni ve eminliği ister; kalp risk almayı... Biri geçmişin deneyimlerinden çıkarım yaparken diğeri geleceğin umutlarından beslenir. İnsan bu ikisinin arasında kalır; bir yanda bilinçli düşünceler, diğer yanda ise anlık hisler.
İkisinin sesine kulak vermek bir yolculuk gibidir. Fakat bu yolculukta bazen birinin susmasını beklemek gerekir; beyin bazen susmalı, kalp ise konuşmalı.
Aslında sorulması gereken bir soru var: Hangisi doğru kararları verir? Beyin bizi soğuk gerçeklerle uyandırırken kalp bizi hayallerle sarar. Bazen mantık, her şeyi açıkça gösterirken duygular, bizi daha fazla arayışa iter. Sonuçta hangisiyle hareket etmeliyiz?
Beynin ve kalbin savaşında her ikisi de bir şekilde doğru olabilir... Belki de önemli olan, hangisinin daha çok hissettiğimiz an olduğu, belki de bazen hangisini daha çok dinlediğimiz; çünkü kararsız kalmak, insan olmanın en insani hâli değil midir? Kararsız kaldığımızda hangisini seçmeliyiz?
En önemlisi, seçim yaptığımızda hangi tarafın izinden gitmek için pişmanlık duymayacağız?
Ali SUNGUR
Yayınlanma Tarihi: 09.09.2025 / Saat: 19.00