Bazı duygular vardır kelimelerle anlatılamaz. Ne kadar konuşsan da eksik kalır, ne kadar yazsan da tam ifade edemezsin. İşte o anlarda devreye sarılmak girer. Bir sarılma, çoğu zaman söylenemeyen her şeyin ifadesidir. 

İnsan dokunularak büyür. Yeni doğmuş bir bebeğin ilk ihtiyacı beslenmekten önce ten temasına olan özlemidir. Annenin kucağı, babanın kolu, büyüdükçe bir arkadaşın omzu… Hepsi bize hayatta yalnız olmadığımızı fısıldar. 

Sarılmak sadece bir hareket değil, aynı zamanda bir bağ kurma biçimidir. Sevdiğine sarıldığında ona “buradayım” dersin. Üzgün birine sarıldığında “yalnız değilsin” demiş olursun. Uzun zaman sonra gördüğün bir dosta sarıldığında ise geçen zamanın telafisini yaparsın; ama modern hayat, bizi bu basit ama güçlü eylemden uzaklaştırdı. Ekranlar çoğaldı, mesafeler arttı ve kalpler kapandı. Göz göze gelmek zorlaştı, dokunmak neredeyse unutuldu. Oysa bir sarılma, günün bütün yorgunluğunu silebilir ve kalbin yükünü hafifletebilir. 

Sarılmak cesaret ister aslında; kendini açmayı, savunmasız kalmayı ve gerçek duygularını göstermeyi gerektirir. Belki de bu yüzden bu kadar kıymetlidir. Samimiyetin, şefkatin ve güvenin sade ama derin bir ifadesidir. 

Hayatta bazen sadece bir sarılma yeterlidir; bir çocuğun korkusunu dindirmek, bir büyüğün vedasına eşlik etmek veya bir dostun sessiz çığlığını duymak için. 

Unutmamalı: Sarılmak küçücük bir şey gibi görünse de, bazen bir insanın yeniden toparlanması için en büyük adımdır.

Ali SUNGUR

Yayınlanma Tarihi: 25.08.2025 / Saat: 06.45

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.