İnat, bazen kararlılıkla karıştırılsa da çoğu zaman duymamak, anlamamak ve sadece bildiğini savunmaktır. 

İnatçı insan doğruyu aramaktan çok, haklı çıkmayı ister. Bu yüzden çevresindeki sesleri değil, sadece kendi iç sesini dinler. 

İnatçı biriyle konuşurken bir duvara konuşuyor gibi hissedersin. Ne söylersen söyle, ne kadar açıklarsan açıkla o duvar kıpırdamaz; çünkü onun amacı gerçeğe ulaşmak değil, durduğu yeri terk etmemektir. 

Peki, neden bazı insanlar bu kadar inatçıdır? Belki de kaybetmekten korktukları için; çünkü fikir değiştirmek, bir anlamda “yanılmış olmayı” kabul etmektir. İnatçı insan için yanılmak zayıflıktır. Oysa gerçek tam tersidir. Fikrini değiştirebilmek, büyümenin bir göstergesidir. 

İnatçılık yalnızca bireysel bir sorun değildir. İlişkileri, dostlukları hatta toplumları bile etkiler. 

Birlikte karar alınması gereken yerde biri inat ettiğinde ilerlemek mümkün olmaz. Durum uzar, çözüm ötelenir, insanlar yıpranır; ama her inat zararlı değildir. Bazen doğru yerde, doğru dozda bir inat bir hakkı savunmak, bir değeri korumak anlamına gelir. 

İşte fark burada başlar: İnatçı olmak mı, kararlı olmak mı? Bu ikisini ayırt etmek gerekir. 

Kararlılık, düşünmeye ve gelişmeye açık bir dirençtir. İnatçılık ise değişime tamamen kapalı, çoğu kez kırıcı bir tavırdır. İnsan zamanla şunu öğrenir: Her konuda haklı çıkmak değil, doğruyu birlikte bulmak önemlidir. 

Bazen bir adım geri çekilmek, aslında ilerlemenin en güçlü yoludur.

Ali SUNGUR

Yayınlanma Tarihi: 23.08.2025 / Saat: 11.30

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.