Bazen insan içini yoklar da bir şey bulamaz; ne sevinç vardır içinde ne de hüzün... Kızamaz, gülemez ve şaşıramaz. Duyguları susmuş gibidir. 

Bir zamanlar gökyüzüne bakan gözlerinde hayret, kalbinde kıpırtılar olurdu; şimdi hepsi sanki gitmiş, yerlerinde sessiz bir boşluk kalmış. 

Bu hâl duyguların ölümü müdür yoksa derin bir uykusu mu? 

Duygular da insanlar gibidir; beslenmezse solar, ihmâl edilirse uzaklaşır, kırıldığında içine kapanır ve sevgi görmediğinde küser. 

Öfkenin de ilgiyi bekleyen bir yüzü vardır, sevinç bile görülmek ister; ama biz çoğu zaman duygularımıza gereken özeni gösteremeyiz. “Bunu sonra hissederim.” der geçeriz. “Şimdi sırası değil.” deyip bastırırız. Zamanla bastırdıklarımız bastığımız yerden çıkmaz olur. 

İnsanın içi eski bir sandık gibi; açarsın kırık bir heves, tozlanmış bir umut, rengi kaçmış bir korku… Belki en acıklısı hiçbir şey hissettirmeyen anılar. Ne gülümsetir ne acıtır, sadece bakarsın. İşte o an anlarsın bazı duyguların artık seninle olmadığını. 

Ölü duygular insanı ne iyi ne kötü yapar; sadece sıradanlaştırır. Hayatı izleyen biri olursun, yaşayan değil... Yağmur yağar ıslanmazsın, güneş açar ısınmazsın, insan konuşur dinlemezsin, ne kadar canlı görünsen de içinde bir şeyler eksiktir. 

Belki de bu son değildir. Belki duygular sadece kabuk bağlamıştır. Yeniden hissetmek için zaman, cesaret ve biraz da kabullenme gerekir; çünkü hiçbir duygu gerçekten ölmez ve bekler. Doğru zamanı, doğru dokunuşu, doğru sesi… 

Kim bilir, belki bir gün bir cümle, bir bakış, bir müzik… Unuttuğun duyguları uyandırır ve sen yeniden sevinmeyi, üzülmeyi, hayret etmeyi öğrenirsin.

Ali SUNGUR

Yayınlanma Tarihi: 23.08.2025 / Saat: 12.30

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.